Stalker Filmi Üzerine Okuma
Stalker, bu hayatta sorgulama yöntemini, nedenini, önemini ve cevabın çok da uzakta olmayacağını anlatan bir filmdir.
Mimarhane Sinema dersinde izlediğimiz ve film okuması olarak gerçekleştirdiğimiz dersten Fatıma Zehra Akmanın yazısını sizlerle paylaşıyoruz. İyi okumalar ve seyirler..
Yönetmen : Andrei Tarkovsky
Yapım Yılı : 1979
Tarkovsky, Stalker filminde izleyiciyi 3 ana karakter ile buluşturmaktadır. Her bir karakter yönetmenin bize irfanı, pozitivizmi ve nihilizme ait anlayışları aktarmasını sağlamaktadır.
- İZ SÜRÜCÜ: Taşralı, üstün olmayan yanıyla aslında feraset ve irfanı temsil eder.
- PROFESÖR: Yaşadığı ortamda akademi insanı. Pozitivizmi, bilimin varlığın kaynağı olarak gören, inançsızlığın temsili. Her şeyin temelini bilime dayıyor. Bomba, bir çözüm mü? Madem istekleri yerine getiren bir Oda var, Oda’ya giden kötü niyetli biri olma ihtimaline karşı, dilekleri kabul edecek Oda’yı -yeteneği oraya koyan varken- yok ettiğinde kötü niyetleri kabul olmayacakmış gibi düşünür. Ona göre kötü insanın eline geçmesin yeter ki.
- YAZAR: Nihilizm (hiççilik) anlayışını temsil eder. Kendine imanı söz konusudur. Yol boyu yolculuğa, bölgeye, mecraya üstten bakmaya ve küçümsemeye çalışır. “Siz anlamazsınız öyle bir yer değil, insan niye var ki, biz hiç içinde sorgulamadayız.” gibi ifadelerde bulunur. Bireycilik, yani insan, hakkı -tanrıyı- hayatın dışına ittiği zaman, insanlığın tecrübesinin dışına, gökyüzüne veya kiliseye itilen bir algının olduğu yerde kendine tapmaya başlar. İnsan iradesine önem veren yaklaşım insanı tanrılaştıran bir yaklaşımdır.
Hümanizm: İnsanı anlamasında inancı saf dışı bırakmak için ortaya çıkmıştır. Kulluğu bertaraf etmişsen, insancıl olmak meseleyken temelinde inanç yaratıcı demek. Yaratıcı insanın kendisi demek. Yazar, bu fikirleri temsil eder.
Kirpi: Zengin olup intihar etmiş. Cezalandırıldığı söyleniyor. Dünyalık olarak sahip olabiliriz. Bulmak istediğimiz neyse bir sürü yöntemi var ama esas aramamız gereken varılan gayenin ne olduğunu bilmiyoruz. Hakikate varacağımız şeyin bu olmadığını anlatan ve göndermeler yapılan bir unsur.
Kum: Engebeli ve yol alınması gereken yer gibi görünür. Görünmese de olur ama sen bir şekilde yol almak zorundasın ve o yolun kendisi de senin kendinde esas mesele olmuş olabilir.
Filmdeki önemli ifadelerden bahsedecek olursak;
Tarkovski’nin en başta uzun planlar, ağır kamera hareketleri, az diyalog büyük oranda sorgulama ile görüntüye, metafora, gösterge bilimine/imgeye çok fazla mekan açan bir film dilini kullandığı söz konusu.
Stalker’da da az ışık, koyu ton, kontrastın ağır olduğu ışık/renk, siyah, kahverengi mat tonlu ortam ile başlar. ‘Bölge’de ise aksine renkli sahneler karşımıza çıkar. Hayatımızı ifade eden yere koyduğu anlamlar aslında renklendirir.
Bölge dışındaki yer karanlık, monoton karamsar, zor yaşanılan, birbirleriyle zor anlaştıkları -barda hiç diyalog yoktu- iletişim yöntemi ve süreçlerinde sıkıntı olan bir yerden geçişi görüyoruz.
Telefon Olayı: Teknoloji olmayan yerde, o telefon çalana kadar imkânsızlık bölgesi olduğunu idrak etmemiştik. Bir saniye, elektrik var mıydı?
Bölgeye yüklenen bir sürü anlam var… Ama bir telefon, ışık belki de olağanüstü değildir. Bu sahne, intiba ile biraz daha o gerçeklik düzlemine çekiyormuş gibi. Sonuçta orası daha önce de yaşanılmış bir yer. Bu hatırlatma ile bizi kendimize getiriyor.
Bu gidenler geri dönüyor. Yazar, giremedikleri Oda için tanrıya atıfta bulunarak bu durumun gücü ve gizemiyle otoriteyi sağladığını söylüyor.
Ayrıca yazar dua etmeyi sızlanmak olarak görüyor papazı vs. örnek göstererek. İbadet etmeyi kölelik olarak algılıyor.
Aradığının çok da uzakta olmadığı anlaşılıyor. Filmin sonunda arka planda kalmış “Maymun” lakabıyla sakat çocuk çıkıyor karşımıza.
Aradığı olağanüstülük çok uzağında değil, evladıyla olan iletişimsizliğindeymiş. Senin yüzünden yaratık oldu diyordu eşi. Bardan İz Sürücü’yü evlerine çağıran eşiyle dönerlerken yürüyemeyen kız çocuğu yürüyormuş gibi izlenim verilirken, bir bakıyoruz kız babasının omzunda. İz sürücünün, yani senin, aradığın şey içinde. Aslında mucize aramana gerek yok!
FİLMDE DİKKATİMİZİ ÇEKEN YERLER
Başlarken fotoğraflar sepya fonunda idi ama yola çıkıldığında renklenmeye başladı, sonra tekrar sepya oldu. Esas olan, yolculuğu yapmaktı.
Silah taşımıyor. Oda’ya yolculuğun da saf ve savunmasız olması gerektiğine inanıyordu. Bu bir anlamda o ‘Bölge’deki kuralları koyana güven olarak yorumlanabilir.
Oda’ya giderken birçok şeyden korktular ve gizlenerek gittiler. Bir yerde ise mağaradan geçtiklerinde girdikleri yere geri çıkmışlardı. Sonra İz Sürücü, bu bir tuzak demişti. Bölgeyi ararken tuzağa düştük diye yere yatıyorlar. Suyun içerisinde su olmayan yerlere yatıyorlar ve konuşmaya başlıyorlar. Konuştukları şeyler itirafları olmaya başlıyor. Ben, sen, osun, şusun diye yorumlar yapılıyor. Tuzak, yaptıkları itirafları olabilir.
Kameranın su üzerinden hareket ettiği sahnede; para, ikon, su, silah, yosun, kaya, suyun berrak olduğu yerler gösteriliyor. O sahnede tüm insanlık tecrübesini koymuş. Suyun kendisi hayat, var olan zaten. İz Sürücü filminde sürülen izin arayış olduğu, esas meselenin arayış olduğu, varılan hiçbir ufuğun/gayenin tanrı olmadığı anlatılıyor.
Hakikatten konuşursak, arayış yöntemine dair bir şeyler tarif edebiliriz.
Eşik nedir? Bence filme sormamız gereken bu soru olmalı. Hayatınızın eşiği nedir? Görülebilir mi? Nesne midir, yoksa arzu mudur? En çok istediğin şey aslında istemediğinse, insan ilk önce neye eşik dediğini bilmeli diye düşündürüyor.
Dilediğimizi dilemekte serbest miyiz?
Din var, ahlâk var, dileğimizin sonucu neler doğurur, kimler mutlu olur. Dileğimiz gerçekleştiğinde gerçekten mutlu olacak mıyız?
Birazcık hayatımızı, hayat amacımızı sorgulayalım. Dünya koşturmacası içinde ne yapıyoruz, amacımıza ulaşmak için ne kadar çabalıyoruz? Zona’daki türlü tuzaklar bizim hayatımızdaki imtihanlar ise, ne kadar başarılıyız?
“İnsan doğduğunda güçsüz ve uysaldır, öldüğünde ise, katı ve duyarsızdır. Bir ağaç büyürken hassas ve esnektir, ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür. Sertlik ve güç, ölümün refakatçisidirler. Uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışa vurumlarıdır. Çünkü katılaşan hiçbir zaman kazanmaz.” İz Sürücü
İnsan yaratılışı itibariyle, bir mükemmelliği ve esasında insanın zayıf varlık olduğu gerçeği var. Güçsüzlüğe yer bırakmayan şey, hayattan uzak şey. Mükemmellik güçsüzlüğün kendisidir.
Gayenin hayatın içinde olduğu, karakterlerin kendi hayatına yönelmediği, yaşayışına, kendi özüne dönemediği ve çok basit olarak gördüğü şeyleri gerçekleşmediği sürece arayışının da bir şey ifade etmediği, gayeye de ulaşamayacağı olarak yorumlanabilir.
İnsanın en büyük vazifesi kendisiyle beraber ailesi. Bir insan kendisini gerçekleştirememişken, aile hayatını, çevresine en özgün özel iletişimini, tavrını doğru şekilde koyup hayatını da bunun üzerine bina edip istikametini de o sağlam temel üzerine inşa etmediği müddetçe ister en popüler olsun ister bilim adamı olsun ister en zengin olsun, bunun bir şey ifade etmeyeceğini gösteriyor filmin son sahnesi.
Yazan: Fatıma Zehra Akman
Fotoğraflar: https://www.imdb.com/title/tt0079944/mediaindex/?ref_=tt_mv_sm