Farklı dönemlerdeki ütopya düşüncelerine odaklanılan bu yazı Mimarhane öğrencisi Samet Eren Mengü tarafından Mimarhane Öğrenci Bülteni’nin 2. Sayısı için kaleme alındı.
Mimarhane Öğrenci Bülteni’nin 2. Sayısının tamamı için Link
- Ütopya Nedir?
Ütopya aslında alternatif bir gelecek düşünmektir. Sadece geçmişi değil aynı zamanda bugünü de hesaba katarak geleceği inşa etmektir. Örnek vermek gerekirse temiz bir İstanbul istemek bir ütopya değildir. Ütopyanın hemen hemen her açıdan bilinçli tasarlanması gerekmektedir. Ütopyada bir süreç değil, bitmiş bir dünya tasarlanmaktadır ve değişmezdir. Tüm kurallar tasarlayıcısı tarafından belirlenmiş yaşam alanı olarak da kabul edilebilmektedir. İçerisindeki insanlar bire bir aynı evlerde yaşar, çocuklar aynı okula gider vs. Bir nevi sosyalizm ürünü olan ütopyalarda “her şey herkesindir” kuralıyla da bunu desteklemektedir. Rönesans döneminde çok hızlı bir şekilde ortaya çıkan ütopyanın son örneği ise 1960 gibi bir tarihte ortaya çıkmıştır.
- Önemli Ütopya Metinleri
Thomas More’un Utopia, Platon’un Devlet ve Farabi’nin Medinetü’l Fazıla isimli kitapları ütopya alanında yazılmış önemli metinlerdendir. Thomas More eşitliği her anlamda kurmak istemektedir ve demokrasiye inanmaktadır. 1516’da yazdığı Utopia’da hayali ada ülkesini anlatmaktadır. Aynı zamanda yaşadığı yer olan İngiltere sistemini ağır eleştirmektedir. Platon’un Devlet’inde ise eşitliğe ve demokrasiye yer verilmemektedir. “Devlet’in toplumsal yapıya getirdiği düzeni özetlemek gerekirse, üç sını ı bir Antik dönem sosyalizmi denebilir. Toplumun lozof-krallar (yönetici), koruyucular (asker) ve üreticiler (işçi ve esnaf) olarak üç parçalı bir yapı gösterdiği düzende, mutlak istikrarın sağlanması bu işlev ayrımına ve bu ayrımın her sınıfa getirdiği radikal kuralların uygulanmasına dayandırılmakta. Herkesin
eşit olarak doğduğu Devlet’te, bütün çocuklar doğumuyla birlikte ailelerinden alınıp belli bir yaşa kadar ortak eğitim ve öğretime tabi tutulur. Çocuklar daha sonra yetenek ve başarılarına göre kız-erkek ayrımı yapılmadan kademeli eğitim sistemiyle en üst sınıf olan yönetici topluluğa kadar yükselebilmektedir.” (Yusufoğlu, 2019). Medinetü’l Fazıla’da ise bir başkanın nasıl özelliklere sahip olması gerektiğinden bahsetmektedir. Farabi’ye göre bir başkan zeki, anlayışlı, öğrenmeye istekli, güzel konuşmalı, dürüst ve adaletli olmalıdır.
-
Ütopya ve Mimarlık
Ütopya aslında sadece şehirler üretmek değildir. Aynı zamanda toplumu da ilgilendirmektedir. Ütopyada yaşayacak insanların yaşamları çok katı bir disiplin ve kurallar çerçevesi içerisine girecektir. “Ne yapacakları” bellidir. “Ütopistler, sadece mekân tasarımcıları ve planlamacıları olarak kalmamışlar, aynı zamanda toplumu şekillendirme görevi üstlenmişlerdir.” (Yusufoğlu, 2019). Buradaki “toplumu şekillendirme” kavramı ile mimarlıkta da karşılaşacağız. Sözgelimi, ütopyalar mimarlıkta başka bir bakış açısının, başka bir dönemin başlangıcıdır.
1450 ile 1600 tarihleri arasında şehirler, dünya hakkındaki görüşlerimizi değiştirmişlerdir. Bu dönem ile birlikte insanlar dünyayı değiştirebileceklerini düşünmeye başlamışlardır. Bu da görselliğe, yani resme, etkide bulunmuştur. Perspektif kavramını ortaya çıkartmıştır. Diğer bir deyişle “Dünyayı insan gözünden görme” kavramı icat edilmiştir. Tam da bu noktada dünyayı değiştirebileceğini düşünen insan bunun için birkaç yöntem geliştirmektedir. Gerçekte var olmayan binaların çizimi başlamıştır. Ve ardından da bu binalar inşa edilerek mimaride yeni bir dönemi başlatmıştır.
Tabi sadece mimari ütopyadan etkilenmemiştir. Aynı zamanda ütopya da mimariden etkilenmiştir. Sözgelimi, endüstrileşme sonucu çok hızlı bir şekilde gelişmek zorunda kalan şehirlere çözüm olarak da ütopyalar ortaya çıkmıştır. “Doğal alanların azalması, politik ve ekonomik kaygıların insan yaşamının önüne geçmesi gibi sorunlar mimari tasarıları da etkilemiştir. Bu tasarılar kimi zaman gerçekliği aşarak bir ütopyaya dönüşmüş, kimi zaman ise kente dair çözüm arayışlarının yine gerçekçi projeler ile ortaya konulduğu birer öneri halinde ortaya çıkmışlardır.” (Şensoy, 2016).
-
Ütopyalar
Filarete olarak bilinen Floransalı mimar Rönesans’ın ilk ideal şehrini tasarlamıştır. Filarete’den sonra ise birçok örnek ortaya çıkmıştır. Bu ütopyaların bazıları inşa edilmiştir. Örneğin Palmanova. Ortasında bir kule ve çevresinde evler bulunmaktadır. Askeri bir taktik olarak da düşünülmüştür bu ütopya. Düşman şehrin surlarını geçmeyi başarırsa ortadaki kuleden savunma yapılması planlanmıştır. Bu örnek de “ütopik yaşamın hayatımıza dönüşmesi”dir. Ütopyalar gerçek dışı olarak doğmalarına rağmen gerçeğe dönebilmektedirler.
Birkaç ütopya örneği olarak;
-Güneş Kenti: Campanella tarafından üretilmiş bir Katolik ütopyadır. Çünkü bu çağ aynı zamanda Katolik ve Protestanların kavga çağıdır. Bu ütopyada özel mülkiyet yoktur. Her şey herkesindir. Bilim ve felsefe üzerine kurulmuş bir ütopya özelliği taşımaktadır. Burada yaşayan herkesin belli sınırlar içiresinde bir konumu vardır.
-Robert Owen’ın kurmuş olduğu New Lanark ve New Harmony birer ütopyadır. Robert Owen aynı zamanda sosyalizmin de kurucusu sayılmaktadır. Bu yüzden de ütopyaları işçiler arasında bir hayli ilgi görmüştür. İşçileri düşünerek fabrikatör bir sistem kurduğu söylenebilir.
-Phalanstere: Fransız sosyalist Fourier tarafından tasarlanmıştır. İşçiler için tasarlanmıştır. Bu ütopyada işçiler hem Fourier için çalışıyorlardı hem de Phalanstere’de yaşıyorlardı.
-Unite d’habitation: Le Corbusier tarafından tasarlanmış ütopyada tam anlamıyla her şey Le Corbusier tarafından tasarlanmıştır. Dairelerin yanı sıra, evlerin içerisindeki eşyalar da dahil olmak üzere her şey aynıdır. Alt kısmında bugün kullanılmayan bir çarşısı bulunmaktadır. Bugünlerde otel olarak kullanılan bu ütopya genelde mimarlar tarafından tercih edilmektedir.
-Diğerlerinden ayrı tutulması gereken başka bir örnek ise Welwyn Garden City’dir. İngiltere’de yer alan bu örnekte evlerin kendilerine ait bahçeleri bulunmaktadır. Yeşil alanı önemsediği için diğer ütopyalardan biraz farklıdır. Bir diğer fark ise dünyanın farklı yerlerinde örneklerinin olmasıdır. Türkiye’de Ankara Batıkent örneği verilebilir. Kahire’de de Garden City örneğini görülmektedir.
-Benjamin Constant’ın Yeni Babil ismindeki ütopyası da son ütopya olarak kabul edilmektedir. Bu ütopyada insanlar istedikleri yere inşa ettikleri bir şehir kurmaktadırlar. Bu da planlanmayı imkânsız hâle getirmektedir. Bu yüzden de inşa edilememiştir. Zaten sadece planlanan ütopyalar inşa edilebilmiştir. Bu ütopya ile birlikte 1960lardan sonra ütopya ile karşılaşmak mümkün değildir. Çünkü insanlar artık başkalarının kendisi yerine karar vermesine karşı çıkmaktadır.
- Ütopya’nın Bugünkü Yeri ve Distopya
Artık ütopya üretilemiyor ama ütopik düşünce şansımız hâlâ bulunmaktadır. Yaşadığımız yerdeki herhangi bir şey ile ilgili “Şöyle olsa daha güzel olabilir” düşünceleridir ütopik düşünceler. Tam da bu noktada bir ayrımı iyi yapmakta fayda var. Ütopya ve distopya. Ütopya iyiyi ve daha iyi bir dünyayı hede eyerek ortaya çıkmıştır. Lâkin, böyle bir şey mümkün olmadığı için her zaman felakete dönüşmüştür. Distopya ve ütopyayı birbirinden ayıran temel fark da budur zaten. Distopya gelecek hakkında kötü düşüncelerin yansıması olmasına karşılık ütopyanın amacı farklı ve daha güzel bir dünya inşa etmektir.
Yazan: Samet Eren Mengü