Mimarhane Öğrenci Projeleri Ödüllü Seçkisi 2020’nin Ardından
Derginin tamamına ulaşmak için tıklayın.
Mimarhane mimarlık ve fiziksel çevre konularına odaklanan bir sivil toplum kuruluşu. Mimarlık öğrencileri arasında “yer” ve “yerde varlık kazanmış tarihselliği” dikkate almayı öngören bir ödüllü seçki düzenledi. 11 kişilik jüri toplam 517 proje arasından 34 çalışmayı sergilenmeye değer buldu.
Mimarhane Öğrenci Projeleri Ödüllü Seçkisi, Mimar Sinan Mühendisler Birliği (MSMB) çatısı altında faaliyet gösteren Mimarhane tarafından ilki düzenlenmiş tematik bir seçki. “Yere özgü davranma”, “daha önce varolmuş izleri ve yaklaşımları takip etme”, “yerin dinamik karakterini, yerel dokuyu, malzemeyi, yapım tekniklerini, zaman içinde gelişip olgunlaşmış şemaları, mimari eserleri ve çeşitli dönemlerde ortaya konmuş mimari tavırları araştırma” gibi açılımları mevcut. Seçki ile bu tür odaklara sahip projelerin derlenmesi, görünür hale gelmesi ve tartışılması amaçlandı.
Seçki, 25 Haziran-21 Temmuz 2020 tarihleri arasında ilana çıktı. 517 proje Seçki temasına uygunluk ve ifade açılarından incelendi. Farklı üniversitelerden akademisyen ve serbest mimarlardan oluşan 11 kişilik jüri ve 6 raportör tarafından değerlendirildi.[1]
10 eşdeğer ödül, 24 sergileme ile toplam 34 proje Seçki’de yer almaya hak kazandı. Değerlendirmeye katılan jüri üyeleri ve raportörlerin bir bölümü tarafından kaleme alınan aşağıdaki kısa metinler, Seçki temasını oluşturan “yer” meselelerinin giderek tekrar artan önemine dikkatleri çekiyor.[2]
Evrim Düzenli:
Bugün mimarlık gündemi her zamankinden daha kalabalık. Doğal afetler, Covid-19 salgını günlerinde ve sonrasında kent-mimarlık, yapay zeka teknolojileri ile tasarım yöntemleri ve teknolojinin mimarideki göz kamaştırıcı görünürlüğü… Bir taraftan, çözülemeyen ve sürekli artan kentsel sorunlarla mücadele ederken, diğer taraftan sözkonusu gündeme dair sorunların çözümünde kent ve mimarlık boyutu önplana çıkıyor. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde mesele, dönüp dolaşıp, yeniden, daha yaşanılabilir kent ve mimarlığın nasıl olması gerektiği, kentsel kimlik, koruma/koruyamama ve “yer” ile ilişki noktasında düğümleniyor. Salgın süreci, bugün hiç olmadığı kadar hızlı değişen ve dönüşen bir kentsel çevre içindeki uzun zamandır ihmal edilen bu meselelerle kent sorunsalına tekrar dönüp bakmayı gerektiriyor.
Kentsel kimlik ve yer ile ilişki, sadece tarihsel koruma ve toplumsal bellek çalışmalarının bir konusu olmaktan öte kavramsallaştırmalar. Bugün yaşanılabilir bir çevrenin temel referanslarını bir eski zaman Anadolu kentinde görmek mümkün. Kendine özgü ve çeşitlenebilir yerleşim özellikleri, zengin mekansallıklar, insani ölçekler ve de çeşitli toplumsallıkları barındırması bunlardan bazıları. Kent toprağının bir spekülasyon aracına dönüşmüş olduğu ve küresel ekonomik angajmanlara bağlı olarak görünürlük vurgusunun arttığı günümüz kentlerinde, bu referanslar yerini çoğunlukla, yığınlar için üretilen büyük ölçekli müdahalelere bıraktı. Kentsel yığışma, bir taraftan dönüşüm ve ulaşım odaklı projeler ile hızlı bir biçimde sübvanse edilmeye çalışılırken, diğer taraftan çıkarılan yasalar ve imar afları kentteki yığışmanın en önemli müsebbibi.
Kent silüetleri değişiyor. Kent tarihi 2500 yıldan öncesine dayanan İstanbul’da olduğu gibi… Türkiye’de gayri safi milli hasılanın en fazla olduğu İstanbul, toplumsal yararı oldukça tartışmalı olan dönüşümlere en fazla ve en hızlı maruz kalan şehir aynı zamanda. Mega projeler olarak ifade edilen büyük ölçekli ulaşım çalışmaları başta geliyor. İstanbul Finans Merkezi, Fikirtepe gibi yerleşim alanlarının dönüşümü, Galataport, Çamlıca Camisi ve Çamlıca Televizyon Kulesi gibi münferit ancak büyük imgesel uygulamalar, Maltepe’de olduğu gibi büyük ölçekli sahil dolguları ve yollar, bina ölçeğinde devam eden irili ufaklı çalışmaların tamamı İstanbul “silüetini” değiştiriyor. Bu, bir başka kent ve toplumsallık deneyimini, hızlı ve henüz deneyimlenen sorunlarını da beraberinde getirmekte. Durum, maalesef, Anadolu kentleri için de farklı değil.
Peki yeni bir kent ve mimarlık mümkün mü? Yakın zamanlı uygulamalarda bu soruya verilen farklı cevaplar bizzat “görülebilir”. Rahmetli Turgut Cansever’in Türkiye’de konuyla ilgili hem söylem hem de inşa düzeyinde yaptığı, münferit bir cevap olarak algılanmış (ya da buna mahkum edilmiş) çalışmalar var. Bugün bu soru Mimarhane tarafından gerçekleştirilen Seçki aracılığıyla bir başka biçimde yeniden soruluyor. Türkiye’deki akademileri “yer” ve “kimlik” meseleleri üzerinde durup bir daha düşünmeye davet ediyor.
■ Evrim Düzenli, Dr. Öğretim Üyesi, Samsun Üniversitesi, Mimarlık Bölümü.
Notlar:
1 Jüri: Abdullah Asım Divleli (Mardin Artuklu Üniversitesi), Ahmet Yılmaz (Mi’mar Mimarlık), Celâleddin Çelik (Nun Mimarlık), Emre Can Yılmaz (Az-Uz Mimarlık), Enes Aluç (Pilpaye Mimarlık), Evrim Düzenli (Samsun Üniversitesi), Halil İbrahim Düzenli (Samsun Üniversitesi), İbrahim Hakkı Yiğit (Mi’mar Mimarlık), Nil Aynalı Eğler (İstanbul Şehir Üniversitesi), Ömer İskender Tuluk (Karadeniz Teknik Üniversitesi), Salih Pulcu (İstanbul Şehir Üniversitesi).
Raportörler: Cemile Feyzan Şimşek (Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi), Melike Öztürk (İstanbul Şehir Üniversitesi), M. Emin Şişman (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi), M. Talha Öksüzoğlu (İstanbul Şehir Üniversitesi), Ömer Faruk Tekin (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi), Sedat Akdoğmuş (İstanbul Şehir Üniversitesi).
Yürütme Kurulu: Mustafa Tutar, Beyza Esen, Cansu Beyhan, Rabia Dokumacı, Zeynep Aslan.
2 Ayrıntılı bilgi ve projelere Mimarhane web sitesinden ulaşılabilir: [https://www.mimarhane.org/secki/]