Marmara İlahiyat Camii Tasarımında Üslup ve Şehircilik Kriterleri

Y. Şehir Plancısı Hüdai Sırrı Şenalp

Tohum Dergisi’nden alıntıdır.

CAMİİ MİMARİSİ TARTIŞMALARI – KLASİK VE “MODERN”

Cami Mimarisi Cumhuriyet dönemi içerisinde yaklaşık son 50 senedir problemli bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Klasik Cami, “Modern” Cami ikilemi ile bir çıkmaza girmiş olan bu tartışma, her iki akımı savunan tarafların konuya sağlıksız bakışı ile ideolojik bir kamplaşma meselesine dönüşmüştür. Bu kamplaşmada tarafların bir kısmı “modern” cami mimarisini savunup, hakikatte camileri aktif kullanmayan kişilerden oluşurken, yapılan eserleri taklit diye yaftalayıp konuyu derinlemesine tartışmaktan kaçınmaktadır. Klasik cami mimarisini savunanlar ise camileri aktif kullanan kişilerden oluşmakta olup, “modern” camilerin cami gibi hissettirmediğini, dolayısıyla bu yapılara cami denemeyeceğini savunmaktadırlar.

Halbuki, cami mimarisi klasik ya da “modern” ikilemine sokularak sahip olduğu asıl değerler göz ardı edilmekte ve iki taraf da konuya hatalı yaklaşmaktadır. Yapılan klasik cami örneklerinin, teknik olarak bire bir taklit olması mümkün değildir. Bunlar klasiğin kötü mimari detaylar, oranlar ve malzemeler ile bozulmuş ve başkalaşmış bir halidir. Klasik üslupta inşa edilmiş bazı önemli numune yapılar ise kündekari, çini, metal işleri, rölyefli mermer işçiliği, mukarnas ve geometrik desenlerin doğru oranlar ve detaylar ile, Mimar Sinan’ın da temsil ettiği Hassa Mimarlar Ocağı mimarlık ekolünün icab ettirdiği bir şekilde, arşın ölçüsü kullanılarak uygulanmış, çağımıza uygun yapılardır. Bu yapılara örnek olarak son yüzyılda inşa edilmiş Mimar Kemaleddin’in Bebek’teki Humayun-u Abad Camii (1913), Vasfi Egeli’nin Şişli Camii (1949), Cevat Ülger’in Küçüksu Zihni Gürler Camii (1975) ve Muharrem Hilmi Şenalp’in Aşkabad Ertuğrul Gazi Camii (1998), Tokyo Camii (2000) verilebilir.

Yazının Tohum Dergisi’ndeki devamı için…